Mirora Translation

30 Eylül ve Çevirmenler

30 Eylül ve Çevirmenler

Dünya Çevirmenler gününde çevirmenlerimizle söyleştik. Bir kaç sorumuza verdikleri yanıtların bazıları burada:

Eylül ayının başlarında çevirmenlerimize birkaç soru sorup dilediklerini yanıtlamalarını istemiştik.

Sevgili çevirmenlerimizin gönderdikleri bazı yanıtları izinlerini de alarak sizlerle paylaşıyoruz.

Bu keyifli sohbete sizler de yorumlarınızla katılabilirsiniz. Yorumlarınızı lütfen e-postayla konu kısmına #Mirora30 yazarak freelance@mirora.com adresine gönderin ya da Sosyal Medyada aynı iliştiriyi (hashtag) kullanarak paylaşın.

1. Çeviri mesleği ile ilgili en sevdiğiniz şey nedir?

BUAK: Pek çok faklı konu hakkında bilgi sahibi olmak. Küçüklüğümden beri okumayı ve araştırmayı seven biri oldum. Gazetelerin kuponla verdiği ansiklopedilerin sayfaları arasında kaybolmayı çok severdim. Çeviri yaparken de çoğu zaman aynı hazzı alıyorum.

EBÖZ: Ofise gitmek zorunda olmadan, istediğim yerden çalışma özgürlüğü.

GUSA: Sadece bilgisayar ve ben, kendi kendime işimi yapabilmek.

NEKI: Sürekli yeni konular hakkında bilgi edinmek, yeni şeyler öğrenmek öğrenmenin sonu yok çevirmenlikte bunu çok iyi anladım.

NESA: Problem çözme zevki.

PIŞE: Çocukluğumdan beri okumayı ve yazmayı zaten çok severim, daha ne olsun? Çok farklı konularda sürekli yeni ve şaşırtıcı bilgiler edinebiliyorum. Özellikle yaptığım kitap çevirilerinde henüz herkesin bilmediği teknolojiler, yaratıcı tasarımlar, planlar, projeler hakkında fikir sahibi oluyorum. Örneğin, daha Twitter (hatta genel olarak sosyal medya) yeni yeni ortaya çıktığında, Türkiye’de daha hiç duyulmamışken internetle ilgili bir kitap çevirmiştim ve sonra arkadaşlarıma “ben Twitter’ın doğumunu bilirim” diye espri yapmışlığım vardır.

SEAL: Çevirmenliğin doğasına aykırı ama birçok insanla tanıştım:)

2. Çeviri mesleği ile ilgili en sevmediğiniz şey nedir?

BUAKDil bilen ya da bildiğini düşünen herkesin yapabileceği, kolay bir iş olarak algılanması.

EBÖZ: Serbest çevirmen olmam nedeniyle işlerin ve dolasıyla gelirimin düzenli olmaması.

GUSA: Özensiz ve dikkatsiz bir şekilde yapılmış, bol yanlış anlaşılmış cümleyle dolu birebir çevirilerin redaksiyonunu yapmak.

NESA: Yeterli ve güvenilir kaynak bulamamak. TDK gibi kurumların gereken dil çalışmalarını yaparak sözlükleri güncellemekte yetersiz kalması. Bu nedenle örneğin, “Informed Consent” için Bilgilendirilmiş Olur, Bilgilendirilmiş Onam, Aydınlatılmış Onam gibi birden çok karşılığın kullanılıyor olması.

PIŞE: Kısa ve öz: Kötü kaynak metinler.

SEAL: Yine çevirmenliğin doğasına aykırı ama çok basit kelimelerin aklıma gelmemesi.

3. Mesleğe ilk başladığınız zamanki kendinize, bugünden bir tavsiye verecek olsanız bu tavsiye ne olurdu?

BUAK: Bir dil daha öğren, daha sabırlı ol ve zamanın kıymetini bil.

EBÖZ: Kendine uygun bir sandalye ve masa satın al ve evde ergonomik bir çalışma alanı oluştur. Her gün yoga yap 🙂

GUSA: Senin dışındaki etmenlerden kaynaklı sıkıntılar için canını sıkma, işler bir şekilde halledilir.

NEKI: Hiç Türkiye ile uğraşma, yurt dışındaki tercüme bürolarına odaklan :))

NESA: Kendime değil ama mesleğe yeni başlayacak tüm çevirmenlere söyleyebileceğim ilk şey, gerçek hayatta çeviri işindeki beklentinin okulda geçer not almanın çok üzerinde olduğunu, teslim ettikleri işin mükemmel olmasına çalışmaları gerektiğidir. Çünkü iki puanlık hata, Bakanlıktan geri dönmesine ve neticede tekrarlanacak olursa ilk sırada tercih edilmeyen bir çevirmen olarak görülmenize neden olur. İkincisi ise, sadece teknik çeviri yapacak olsalar dahi edebiyat okumayı ihmal etmemeleridir.

PIŞE: Çevirmenliğin en “klişe” sorunudur kaynak metne sadakat ama ben de bu konuda tavsiye verirdim. Çevirmen elbette ancak deneyim kazandıkça, piştikçe korkmadan ve dozunda serbestlik kazanabilir ama yine de “sadık olacağım diye kendini parçalama, hedef metnin kaynak metnin söylemek istediklerini söylediğinden emin olduğun sürece cesur ol” derdim. Bir de “Çok ama çok oku, bildiğin her dilde eline geçen her şeyi oku” derdim (gerçi ben bunu okuma-yazma öğrendiğimden beri yapıyorum zaten); çünkü bir dilin inceliklerini ancak sürekli okuyarak keşfedebilirsiniz. Örneğin, “piggy bank”in domuz bankası değil, kumbara olduğunu; “whiskey on the rocks”ın kayalıklarla hiç ilgisi olmadığını bilmeyen çevirmenler gördüm.

SEAL: Girme bu işe 🙂

4. Meslek hayatınızda başınıza gelen an komik/acı/korkunç anılarınızdan paylaşmak istediğiniz var mı?

BUAK: Bundan yaklaşık 5 sene önce gittiğim bir iş görüşmesinde o kadar cüzi bir maaş teklif etmişlerdi ki (yaklaşık 10 senelik deneyim sahibi bir çevirmen olarak) kendimi çok değersiz ve kötü hissetmiştim.

GUSA: Başıma gelen trajikomik bir olayı hatırlıyorum. Bir gün tam öğle yemeği vakitlerinde çeviri yaparken alakasız bir yere başka bir kelime yerine çok alakasız bir bağlamda “tavuk” yazmıştım, herhalde canım tavuk çekmiş… Allahtan yaptığımız çevirinin üzerinden tekrar geçiyoruz yoksa yanmıştık.

NEKI: Metris cezaevinde tutuklu bir mahkuma tercümanlık yapmaya gittiğimde yanına girerken geçtiğim akıl almaz güvenlik kontrolleri ve tutuklunun ne olur bana Fransızca kitap getirebilir misiniz burada zaman geçmiyor diye yalvarması.

NESA: Depresyon, intihar eğilimi, şiddet eğilimi gibi yan etkilerden de söz eden bir tıbbi metin için epey terim araştırdığım bir günün ertesinde tarayıcıyı açtığımda “yardıma ihtiyacınız mı var” şeklinde Google mesajı  çıkmasıdır.

PIŞE: “Ölmeden Önce İzlenmesi Gereken 1001 Film” adlı kitabın çok sayıda çevirmeninden biriydim ve herhalde gece geç saatte uykum geldikten sonra ısrarla çeviriye devam etmiş olacağım ki filmlerden birinde özel ad olarak geçen Phoenix’i anka kuşu olarak çevirip cümleyi de tamamen anlamsız hale getirip öylece göndermişim. Sonra düzeltilmiş halini gönderdiklerinde fark etmiş ve çok utanmıştım. Neyse ki kitabın en çok filmini ben çevirdiğim ve iyi de iş çıkardığım için anlayış gösterip gülüp geçmişlerdi herhalde.

SEAL: Bir arkadaşım rica etmişti, ardıl çeviri yapıyorum, bir saat geçti, yorulmuşum artık, bir de ilk kez yapıyorum hiç eğitimini almadan, konuşmacı dinleyicilere soru sordu, soruyu çevirmek yerine doğrudan cevabı verdim:) Bir müşteri de kaç günde yazarsın dedi, sanki çeviri yapmıyorum da metni temize çekiyorum. O müşteri mazide kaldı.

5. Bulunduğunuz ülkede (Türkiye’de) çeviri yapmakla ilgili düşünceleriniz neler?

BUAK: Çevirmenlik mesleğine saygı duyulmuyor. Çevirmenler olarak haklarımızın farkında olup bu haklarımızı savunmadıkça, yaptığımız işin önemini bütün topluma anlatamadığımız sürece, hak ettiğimiz maddi ve manevi değerleri elde edebileceğimizi düşünmüyorum.

EBÖZ: Türkiye’de çevirmenlere değer verilmediği için ücretler çok düşük maalesef. Gelirimi Türkiye’den elde edip Polonya’da yaşamak maddi açıdan beni zorluyor.

NEKI: Hamallık 🙂

NESA: Bir uçta, çeviriye mümkünse hiç ücret ödemek istemeyen irili ufaklı müşteriler ve diğer uçta, çalıştırdıkları çevirmenlere az ücret ödemek isteyen çeviri şirketleri olan bir ortamda, kendi tercihiyle veya zorunlu olarak serbest çevirmenlik yapan ve bu nedenle sosyal haklarından mahrum kalan çok sayıda çevirmen var. Özellikle gençler bunun ilerideki olumsuz etkilerinin bilincinde olmalı.

PIŞE: Türkiye zaten genel olarak ve özellikle ekonomik açıdan zor bir ülke; dolayısıyla sadece çevirmenlikle aile geçindirme çabası hayli zorlayıcı. Ayrıca sadece yabancı dil bilmekle çevirmen olunmayacağına dair farkındalık da halen çok zayıf. Ancak şu da bir gerçek ki çeviri işiyle uğraşan topluluğun (en azından benim işbirliği içinde olduğum kesimin) eğitimi, kültürü, dünya görüşü, amaçları, beklentileri ortalama Türkiye’den farklı bir düzeyde. O nedenle zaman zaman ülkemde beni mutsuz eden, endişelendiren eğitimsizlik, cahillik, kültürsüzlük, kolay kandırılıp yanlış yollara sapma gibi sorunlardan arındığımı ve “mutlu azınlığın” parçası olduğumu hissediyorum.

SEAL: Çok zor, değeri verilmeyen bir meslek, hatta bazen meslek olarak bile kabul edilmiyor.

6. Mesleğinizde iyileşmenizi engelleyen etmenler var mı, önemliden başlayarak sıralamanız gerekirse aklınıza gelenler hangileri?

BUAK: *Zaman darlığı

*Maddi olanaklar

*Çevirmenlik eğitiminin üniversitelerde ağırlıklı olarak teoriye önem verilerek ele alınması; iş hayatına yönelik yeterli donanımın eğitim kurumlarında sağlanmaması.

NESA: Yeni Türkçe’nin bazı terimlerin karşılığını vermede yetersiz kalması, eski Türkçe’nin kullanımda olmaması nedeniyle çaresiz kalınması. Örneğin birçok şeye “gerçekleştirme” denmesi. Yeterli kaynak bulunamaması.

PIŞE: Günlük karmaşa, zaman darlığı, yoğunluk gibi klasik sıkıntılar.

SEAL: En önemlisi zaman bence, verilen süreler çok sıkışık, çeviri demlenmeden teslim etmek zorunda kalıyor insan.

7. Çevirmenlik mesleğini geliştirmek ve iyileştirmek nasıl mümkün olabilir?

BUAK: Çeviri çok eski zamanlardan beri var olmuş; insanlığın ilerlemesine büyük katkılar sağlamış. Günümüzde mekanik bir iş olduğu algısı yaygın; ancak en teknik metinde dahi çevirmen dokunuşuna ihtiyaç var. CAT Tools elbette geliştirilmeli ve iyileştirilmeli; ancak çevirmenlerin de çalışma koşullarının iyileştirilmesi, çeviri yaptıkları alanlarda eğitimlere tabi tutulması, çeviri sürecinde alanla ilgili uzmanlık sahibi insanlardan destek alınabilmesi oldukça önemli.

NESA: Şirketlerin yerelleştirme/çeviride kalite talebinin artması üretilen çeviri hizmetini de iyileştirecektir.

PIŞE: Çevirmenlerin gelişimi açısından şirket içi uygulamalı eğitimler çok faydalı. Çalıştığım bir çeviri şirketi Amerikalı bir editörle hem toplu hem bire bir eğitimler vermişti bir yıl boyunca ve o yıl gerçekten seviye atladım diyebilirim.

SEAL: Çeşitli uzmanlık alanlarında yapılacak atölyelerle, mesela hukuk çevirisi, patent çevirisi, vb. alanlarda. Ayrıca usta çevirmenlerin yenilerle buluşabileceği sohbetler/kurslarla, ama burada usta çevirmenin yeni çevirmene bu işi baştan bırakma telkininde bulunması riski var:) Bir de en önemlisi kaynak/hedef dilde okumaya fırsat yaratarak.

30 Eylül ve Çevirmenler